Sevgili Dolunay. Bu yıl son bir kez Dünya'yı gezip etrafı kolaçan ediyorsun tüm ışığınla. Ağır kütlen, olgun kişiliğin ve bitmeyen merakınla gökyüzünü arşınlıyorsun. Şimdi bulutların ardındasın. Sen de yağmurdan kaçıp bir yerlere sığınıyor musun? Yoksa ıslanmayı mı seversin? Seni daha yakından tanımayı çok isterdim. Bana gördüğün, dinlediğin, bildiğin her şeyi kendi ışığın kadarınca anlat isterdim. Bu mümkün olmasa da, bir şeyleri istemek mümkün biliyorum.
Sevgili Dolunay. İsimlerimiz benzer biliyor musun? Ben de Ay'ın bir haliyim. Senin tam zıttın. Sen en çok hangi halini seviyorsun? Parıltılı halini mi, yavaş yavaş küçülen veya büyüyen hallerini mi; yoksa, geceyle bir olduğun halini mi? Ben hep seni misafir ediyorum bloğuma Dolunay; ama aslında bazen ilk dördünde, bazen son, bazen adaşım olduğun halinle daha yakın buluyorum seni kendime. Yine de sen Dolunayken, biriktirdiğin tüm ışığını bir anda gördüğümden mi bilmem; bana anlatacağın çok şey varmış gibi hissediyorum. Buna rağmen hep ben anlatıyorum...
Sevgili Dolunay. Küçük bir kızken yıldızların altında uyuduğum zamanlar olurdu. Yaz mevsiminde, o çatı katında veya balkonda öylece uzanıp gökyüzünü izlerdim. Ne garip... İnsan düşünceleriyle zamanda yolculuk yapabiliyor. Kendini uzaktan izleyebiliyor. Hatta bazen o anı yaşadığı halinin içindeymişçesine canlı hayaller bile kurabiliyor. Ama bazen de, sadece uzaktan izliyorsun. Hayal gücünü ne kadar zorlarsan zorla, belli fotoğraf karelerini görebiliyorsun. Küçük bir kız onu kaşındıran kilime uzanıyor. Ama dahası yok. Neden yok sevgili Dolunay? Ben o kızın gözlerinden gökyüzünü neden göremedim ki şimdi? Hayal gücüm buna neden yetmiyor sence? Senin hayal gücün ne kadar derin sevgili dolunay? Dünyayı kaç boyutuyla görüyorsun? Bu mavi yeşil gri gezegene baktığında hissettiğin şey ne? Bu aynı ve farklı çeşit çeşit insana baktığında düşündüğün ne? Bu, ayın bir halini ismi olarak taşıyan blogçu kıza baktığında gördüğün ne?
Sevgili Dolunay. Bir sonraki gelişinde aradan bir yıl geçmiş olacak. Anca seneye görüşeceğiz, ha ha. Tamam çok bayat bir espri ama adettendir. O zamana kadar çokça gez. Çünkü ben sana baktığımda bunu görüyorum. Seyahat eden güzel pinpon topum benim. Seni seviyorum. Sen de beni mi? Beni ne? Seviyor musun?.. Ah, teşekkür ederim Dolunaycığım. Ben mi? Ben... ne? Ben kendimde neyi mi seviyorum? Merak. Yani, önceden, hani... Biliyorum! Hala meraklıyım. Her şeye değil ama çok şeye. Hevesim sönmüş, değil mi Dolunay? Ama ben senin gibi uçamam ki. Uçabilir miyim mi? Hade canım. Vallahi mi? İnanmam... Sen beni tutsan peki? Ben havaya alışana kadar... Uçabileceğime inanana kadar.
Dolunay. Sen uçarak keşfet. Ben de... Eskiden olsa... Kendimde sevmediğim çok şeyi sayardım. Oysa şimdi bunu yapamam çünkü sevmediğim bir özelliğim yok dermişim. Onu bunu bilmiyorum, sadece... Şimdiki halimle geçmişteki sevmediğim özelliklerimi içselleştirdiğim halime baktığımda aslında hayranlık duyacağım bir sürü özelliğe sahip olduğumu görüyorum. Kendimin bir numaralı hayranı olurdum! Tamam abarttım ama kendime de biraz torpil geçeyim yahu. Daha açtım. Şimdi iştahım yok gibi. Kendimi tükettim. Bu iyi bir şey biliyorum. Sen de kendini tüketiyor ve yeniden ve yeniden büyüyor ve ışıl ışıl oluyor ve yeniden ve yeniden küçülüyor ve tükeniyor ve o halinle de geziyor, öğreniyor ve var oluyor ve yeniden ve yeniden var oluyorsun, farklı farklı şekillerde. Ne cesursun. Çünkü uçabiliyorsun!
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
şirin duygusal muzip yazdın yine :) yıl bitmeden içindeki her şeyi dökmek bu yılla hesabını kapamak istiyon herhalde :)
YanıtlaSilAy bilmiyorum şimdi bir şey yazarım sonra öyle yapmam falan, akışa teslimim :)
Sil