''Sevgili Güneş! Ne güzelsin...'' Genç kadın, kollarını tüm gökyüzünü kucaklarcasına iki yana açıp etrafında hızla döndü. ''Aman!'' dedi genç adam genç kadını son anda tutarken, ''çok da heyecanlanmasak mı acaba diyorum... hani ne olur ne olmaz.'' Genç adamın yalandan çattığı kaşları genç kadının gülüşüyle bozuldu.
''Ne var canım! D vitamini d vitamini deeee vitamini!'' Genç kadın belini tutarak, sanırım birazcık çıtlamıştı, yavaşça doğruldu. Kollarını sağa sola çevirip d vitamini almayı ihmal etmeden yürümeye başladı.
''Sonunda yaz geliyor sanki Ozan. Bu konuda ne düşünüyorsun?''
''Bu konuda... Bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyorum.'' Genç adam genç kadının parmaklarına parmaklarını doladı. ''Ama ne yapsak ne yapsak...''
Genç kadın başını yavaşça genç adamın omzuna dayadı ve ''bir süre yürüyelim, sonra aklımıza gelir!'' dedi.
Gerçekten de ne yapmaları gerektiğini bilmiyorlardı. Sanki diledikleri kelimeleri seçip kendilerine bir bölüm yazabilirlermiş gibiydi. Hatta isterlerse, evet evet bu kesinlikle mümkündü, bir son bile yazabilirlerdi. Evrenlerinin bir köşesinde otururken aniden onları anımsayan yazarları, bu özgürlüğü onlara vermişti.
Bu özgürlüğün içinde kaybolan genç adam ile genç kadın, sanki hiç aceleleri yokmuşçasına aheste aheste yürüyorlardı. Yürüdükleri yollardan en basit kelimeleri seçtiler. Sakin bir yol, buluşmuş eller ve parlaklık.
Genç adam genç kadının yüzüne büyük gelen gözlüğünü hafifçe oynattı.
''Seneye de giyerim diye'' dedi genç kadın gözlüğünün üstünden bakışlar atarak. ''Hem bak,'' dedi sonra, ''yanlarında güneşler var. Aslında yıldızlısı da vardı ama güneş en büyük yıldızdır!''
''Sanki gözlük de biraz büyük gibi mi ne?''
''Hem bak ışıl ışıl parlıyor da.''
''Evet öyleymiş,'' dedi genç adam ''ışıl ışılmış.''
Rüzgar hafifçe eserken, ikilinin kulaklarına müzik dolmuş. ''Bu şarkıyı çocukken dinlemiştim en son. Güneşli bir...'' Genç adam genç kadın daha cümlesini bitiremeden onun hala koluna dolanmış olan elini kavrayarak etrafında döndürmüş. Genç kadın bir elini savrulan eteğine götürüp diğer eliyle genç adamın omzunu tutmuş. Genç adam ve genç kadın müzik olan her yerde dans edebilirlermiş. Hatta bazen müzik olmadan bile dans ederlermiş. Belki birbirlerine tutundukları için, belki de dünyaları etraflarında döndüğü için... veya belki de kalpleri içlerinde savrulduğu için dans etmeyi çok severlermiş.
Sokak müzisyenleri bir şeyler çalıyorlarmış. Başta müziğe eşlik eden ikili, biraz sonra düşüncelerinde kaybolmuş. Bu ilk kez oluyormuş. İkisi de ayrı ayrı ama aynı şeyi düşünüyormuş. Sonra genç adam, ellerini genç kadının rüzgarda hafifçe dağılmış saçlarının arasından geçirmiş ve ''benimle evlenir misin,'' diye sormuş. Deminden beri bu soru üzerinde düşünüyormuş. ''Evlen benimle'' mi demeli, ''hadi evlenelim'' mi... Yok yok en iyisi sormasıymış. Yazarları onları başıboş bırakmasaymış... anca evlenirlermiş evet. O yüzden elini çabuk tutmuş ama çok da aceleci görünmek istememiş ve bir anda ağzından bu soru dökülüvermiş.
Genç kadın aslında içinde, en içinde, öylece kalakalmış. Ama dudakları bu anı bekliyor olmalıymış ki, ''evet evet evet!'' diye bir nida yükselmiş. Etraflarındaki insanlar, hatta müzisyenler bile aniden susmuş ama ikili o an sadece birbirlerini fark ediyormuş. Genç kadın genç adamın elindeki papatyayı alıp ceketinin cebine iliştirmiş. Genç adam o anda çok önemli bir adımı atladığını fark etmiş.
Diz çökmüş ve cebinden çıkardığı yüzüğü genç kadına uzatmış. Evlilik tekliflerinin böyle yapıldığını bir yerde duymuş, yazarı da ona yardım etmediği için, öylece diz çökmüş ve bu klişe sahneye hayat vermiş. Tüm sakin duruşuna rağmen delicesine çarpan kalbi, insanın nefesini kesen gülümsemesi ve ışıl ışıl gözleriyle, ''benimle evlenir misin?'' demiş.
O an genç kadın ağlamaya başlamış. Neden ağladığını kendi de bilmiyormuş.
''Her şeyi birlikte yapalım. Sen ve ben. Biz, ikimiz.''
Genç kadın genç adamın yüzüğü parmağına takmasına izin vermiş. ''Seni seviyorum,'' dışında tüm kelimeleri tükenmiş. Ama tabii bunu, kendi bildiği şekilde söylemiş. ''Çok seviyorum, seni.''
''Ben de çoooookkk seviyorum,'' demiş genç adam, ''seni Aslımcığım.''
Sarılmışlar, sarılmışlar, sarılmışlar. Güneş parlamış. İnsanlar alkışlamış. Hayatlarında duydukları en güzel müzik çalmaya başlamış.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
son.
...
Umarım sen de en az benim kadar sevmişsindir bu iki karakteri. Hatta Bezelyecik'i de! En çok Bezelyecik'i hatta. <3 Ben, yazarken çok eğlendim. Bu nedenle bu bölümlerin yayında kalmasına karar verdim. Bazen taslağa çeviriyorum çünkü bana çok çiğ geliyor. Kurgu, karakterler... Anlatım zaten çok kötü ahahahah. Ama aman neyse. Yine de karakterlerimi hep çok sevdim. Zaten biraz wattpadimsi oldu ahahahhah. :) O an aklıma gelen şeyi, aslında biraz da konuşma diliyle yazardım. Sanırım biraz yaz dizisi tadında da oldu bu nedenle ve bu nedenle, yaz dizisi tadında bir finali olsun istedim.
Hoşça kallııınn.
paylaştığın için teşekkür ederim.
YanıtlaSilBen teşekkür ederim
SilBence taslaklara alma ve hep kalsın blogda. Belki bir gün bu hikaye kaldığı yerden devam eder :)
YanıtlaSilYa aslında bu hikayeyi ve blogda yazdığım her hikayemsi şeyi (bu blogda çok kurgu yazmadım aslında) benim adamakıllı, planlayarak yazmam lazım eli yüzü düzgün bir şey olsun istiyorsam. Ben bu kurguyu başka bir isimle ve romantik hislerle çoook eskiden öylesine yazmaya başlamıştım. Yazarken hep çok eğlendim ama karakter ve kurgu gelişimi hak getire bir öykümsü oldu. Ama zaten blogda devamı olan kurgular yayınlamak çok da işlevsel değildi, bunun bir nedeni de bu. Örneğin siz bu yazıma denk gelip okudunuz ama gidip de öncesinde ne vardı diye her bölümü takip edip okuyacak okur bulmak zor blogda. Ben de bu yüzden birbirinden bağımsız bölümler yazdım hep ve zamanla dediğim gibi wattpadimsi (asla küçümsemiyorum ama anladınız bence :) bir tarza döndüm anlatımımla vs. Olsun, yine de güzel oldu bence, en azından benim için güzel bir süreçti. Mutlu son yapabildiğim için mutluyum en çok da, çünkü bu hikayeye 3-4 kez ara verdim ve her aramda aslında ''final'' dedim. Her finalde de ya ayrıldılar, ya ucu açık bitti. :) Bu sefer kesin final bu arada, mutlu son yazdım o yüzden. :)
Sil