Yönetmen: Derek Tsang
Senarist: Wing-Sum Lam, Yuan Li, Yimeng Xu
Yapımı: 2019 - Çin, Hong Kong
Bir İngilizce dersinde başlıyor film. Sınıf öğretmeninin gözü bir öğrencisine takılıyor. Derse katılmayan, huzursuzca kıpırdanan bir öğrenciye. Genç öğretmen öğrencisine bakarken düşünceleri geçmişe dalıyor. Kendi lise yıllarına. Chen Nian (Zhou Dongyu) lise son sınıf öğrencisiyken sınıf arkadaşı olan bir kız intihar ediyor. Yaşadığı akran zorbalığına daha fazla dayanamadığı için hayatından vazgeçiyor. Bu olay Chen Nian'ı derinden sarsıyor. Bir zamanlar birlikte yan yana yürüdüğü genç kızın cansız bedenini okulun orta yerine düşmüş görünce şoka giriyor ve onu izleyen onca göze ve telefon kamerasına aldırmadan bu cansız bedeni kendi ceketiyle örtüyor Chen Nian. Bu durum okul yönetiminin ve polislerin dikkatini çekiyor. Genç kızın intiharına dair Chen Nian'ı sorguya alıyorlar ve arkadaşının neden böyle bir eylemde bulunduğuna dair düşüncelerini sorguluyorlar. Ancak Chen Nian susuyor. Bence, diyor, o da bu şekilde izlenmek istemezdi. Chen Nian'ın bu sözleri belki de haklılık payı taşıyor. Günlerce, aylarca zorbalığa uğrasa da görülmeyen, yardım edilmeyen ve en sonunda hayatından vazgeçen bu genç kız belki de gerçekten de öldükten sonra bu şekilde görülmek istemezdi.
Çin'de eğitim sistemi çok sıkı, akran zorbalığı ise çok yaygın bir durum. Chen Nian çok başarılı bir öğrenci. Alt sınıfa mensup bir aileden geliyor. Güzellik sektöründe çalışan annesi daima uzaklarda, alacaklılar kapılarında. Buna rağmen Chen Nian takıyor kulaklıklarını, hep çalışıyor. Evde, okulda. Bu nedenle zorbaların pek gözüne batmıyor. Ta ki bu son intihar olayına kadar. Polisin sorguya çektiği bu genç kız, zorbaların yeni hedefi oluyor. Bir yandan annesinin uzakta oluşu, diğer yandan üniversite giriş sınavına çok az zaman kalışı Chen Nian'ı etkilerken, şimdi de okulun zorba kızları yolunu kesiyor.
Chen Nian bir akşam eve dönerken serserilerin genç bir çocuğu dövdüklerini görüyor. Bu durumu polise bildirirken serseriler tarafından yakalanıyor ve tartaklanıyor. O an yardım ettiği dayak yemiş bu genç çocuk daha sonra Chen Nian'ın koruması oluyor. Chen Nian, onu koruyan Xiao Bei'nin (Jackson Yee) evinde yaşıyor, okula onunla gidip geliyor ve onun yanında ders çalışıyor. Xiao Bei de Chen Nian gibi dezavantajlı bir konumda. Ailesi yok. Toplumda serseri diye damgalanmış ve bir andan sonra gerçekten de serseri olmuş. Ancak Chen Nian onu ve yaralarını görüyor. Böylece ikili arasında arkadaşlıkla başlayan ve gittikçe büyüyen bir bağ gelişiyor. Bizler de film boyunca Chen Nian ve Xiao Bei'nin bu zor şartlarda yaşadıklarını izliyoruz.
Çok etkileyici bir filmdi. Beni duygudan duyguya sürükledi desem yeridir. Hop oturdum hop kalktım. Bir an geldi sırıtıp durdum, bir anda geldi neredeyse ağlayacaktım. Kurgu, işleyiş, oyunculuk performansı, filmin değindiği noktalar... Mükemmel. Çok ciddiyim. Tam nokta atışı konulara değinilmiş, tam da o nokta hissedilerek oynanmış. Hele şu iki karakter yok mu... Mahvettiler beni.
Uzak Doğu sinemasında zaten büyülü bir hava var. Özellikle Çin\ Hong Kong yapımı filmlerde bu havayı görüyorum. Genelde daha çok sanatsal yanıyla ön plana çıkıyor. Sinematografi, müzikler... Bu filmdeyse hikaye zaten insanın içine oturan koca bir taş. Ancak sahne geçişleri ve görüntü yönetimi de çok başarılı.

Zorbalık filmin değindiği ana nokta. Ancak bu noktayı çevreleyen atmosfer de pek iç açıcı değil. Gençlerin üstünde çok fazla baskı var. Öyle ki, sanki üniversite sınavına değil de savaşa gidiyorlar. Öyle bir ''dünyaya karşı olma'', öyle bir ''sınıf tekrarı yaşarsam ölürüm''ler. Böyle bir atmosferde bir insanın ruh sağlığının yıpranmaması zaten imkansız. Bir de üstüne ekonomik kaygılar. Bir de üstüne ailevi problemler. Ah yetmedi mi? Bir de üstüne dehşete düşürecek denli acımasızca ve sistematik uygulanan zorbalık.

Büyümek sancılı bir olay. Ancak herkes o kadar da şanslı değil. Kendi şansını kendi yaratmak için çırpınanlardan Chen Nian. Yaşadıkları asla kolay değil. Genç bir kızın kaldırabileceğinin çok üstünde. Tıpkı kendisinin de söylediği gibi; unutma büyüsüne kapılmadan evvel belki de karanlığın içinde ilerlerken el yordamıyla bulmak zorunda nasıl yetişkin olabileceğini. Çünkü bazıları bunu kendileri öğrenmek zorunda. Peki büyüyünce geçiyor mu sahiden? Her şey unutuluyor mu veya unutulmalı mı? Chen Nian unutmayanlardan. Çünkü ancak unutmayarak ''dünyaya karşı durabilir.'' Tıpkı ona bir zamanlar sınava çalışırken yetişkinlerin söyledikleri gibi. Chen Nian'ın unutmayanlardan olduğunu filmin başındaki sahnede görüyoruz.

Birini sevmek, çok sevmek... Çok güzel sevmek. Bu da var filmde. Hep karanlık, hep acı değil ya... Chen Nian ve Xiao Bei arasındaki bağ çok narin, çok hüzünlü ve çok gerçekti. Birbirine tutunan iki çocuk. Aslında durum sadece buydu belki de. Bunu söylemem spoiler olmayacaktır, çünkü her şeyi daha ilk andan anlıyorsunuz. Chen Nian ve Xiao Bei'nin aşkı, uzun zamandan sonra beni etkileyen ilk aşk hikayesiydi. Yaşadıkları dramayla ilgisi yoktu bunun, hayır. Ama mesela o motor sahnesi yok mu... Chen Nian gülümseyerek bir yerleri işaret ediyor, sıkı sıkı sarılmış Xiao Bei'ye; sonra, Xiao Bei'nin yakışıklı yüzü nadiren beliren gülümsemesiyle ışıl ışıl.
Çok sevdim bu filmi çok. Aynı zamanda gerçek bir hikayeye dayanıyormuş film. Ben de filmin son sahnesinde öğrendim. Hatta filmde yaşanan büyük olaydan sonra Çin yönetimi duruma el atmış ve akran zorbalığına karşı ciddi önlemler alınmış. Bu noktada özellikle de öğretmenlere, okul yönetimine ve tabi ki ailelere büyük sorumluluk düşüyor. Çünkü zorbalık sadece okul sınırları içinde olmak zorunda değil. Zorbalar sadece ''serseri'' görünümlüler olmak zorunda değil. Neyin ne olduğunu anlamak için, öğrencilerin bir sıkıntısının olup olmadığını takip etmek için çok dikkatli olmalı.
Kaldı ki zorbalık her yerde malesef ki. Sadece akran zorbalığı da değil; yetişkinler arasında da zorbalar var. Evet var. Kişinin dış görünümüne ilişkin yapılan hadsiz yorumları duyamadınız mı, ah ne şanslısınız, o zaman sosyal medyayı açın ve görün. Ağzı olan konuşuyor, eli olan yazıyor. Kimse kendine bakmıyor. Kimse karşısındakinin kalbine bakmıyor. Kimse düşünmüyor. Belki de daha fenası, düşünüyor ve bile bile, karşısındaki kişiyi incitmek için, ona zarar vermek için onu zorbalıyor. Kadını erkeği yok bu durumun ancak en tipik örnekleri kadınlar üzerinden görüyoruz.
''Makyaj yapmalısın, şu haline bak ne kadar solgunsun. Sivilcelerini kapat. Dişlerin kötü, gülme. Obez olmuşsun, az ye. Tombul yüzlüsün, estetik ol. Çok zayıfsın, yemek ye. Çirkinsin, insan içine çıkma, fotoğrafını bile görmek istemiyorum. Boyun kısa. -Bunlar da erkeklere gelsin...- sıskasın, kösesin, beş parasızsın... Biter mi, asla! Kadın dediğin şöyle olacak arkadaşlar... Kendine erkek mi diyorsunlar... Erkeklerden kadınlara açık mektuplar... Kadınlar neden tayt giyer sorunsalları... Bunu giyemezsin, şu işi yapamazsın, şuraya gidemezsin'ler... Evde kaldın, bir araban bile yok, işin yok, diploman yok, gözünün üstünde kaş var, ağzının içinde dil var'lar...''
Oldu canım oldu!.. Ne diyordu Einstein ''iki şey sonsuzdur...'' İşte o sonsuzluğun içinde bu yazdığım saçma sapan yorumlardan oluşan listenin uzunluğu da var. Yeter! İşte tüm bunlar da zorbalık. Keşke herkes kendine çekidüzen verebilse. -sinirlendim...-

Aynı zamanda filmin arka planında işlenen sınav stresi olayı da çok hassas bir konu. Ben kendi üniversite sınav sürecimi hatırlıyorum da... Sınav günü kendime yaptığım telkin tam olarak şuydu: ''İlkay, bu sınav seni öldürmeyecek... Sakin ol!''
Sınavlar bizi öldürmez, yaralamaz, hayatımızı mahvetmez veya tam tersi hayatımızın sorunsuz olmasını sağlamaz. Kim olduğumuzu ise bir dizi sorular topluluğu belirlemez, belirleyemez. Elbette iyi bir üniversitede, iyi bir bölümde okumak hayatımızın gidişatını olumlu etkiler ancak hayat bundan ibaret değil. Aynı şekilde güçsüz gördüğümüz birini itip kakmak bizi güçlü kılmaz. Aksine bu durum zorba kişinin ne kadar güvensiz ve hayata tutunamayan biri olduğunu gösterir. En az mağdurlara olduğu kadar zorbalara da psikolojik destek sağlanmalı ve bunun üzerinde durulmalı. Malesef her kötü niyetli kişiyi topluma kazandıramayız ve bazen kazandırmak zorunda mıyız emin de olamıyorum ancak yine de yapıcı bir bakış açısından bakmak gereklidir. Özellikle de çocukluk, ergenlik ve belki de genç yetişkinlik dönemlerindeki bireyler için.

Özetle, beni çok etkileyen bir filmdi Better Days. İzleyin efenim. Bir de eğer yapıyorsanız lütfen insanları yerli yersiz eleştirmeye son verin. Eleştirildiğinizde de lütfen düşünün; bu kişi benim hakkımda ne biliyor veya onun üç beş sözü benim için ne kadar önemli ''olmalı'' diye. Belki çok klişe ama gerçek bu okurlarım; bizi biz istemezsek kimse özellikle de kendi kendine ulaştığı uyduruk fikirleriyle yargılayamaz. Bizi bizden başka hiç kimse tanımlayamaz. Bazen yaralanabiliriz bu doğru. Ancak biz sadece bir insanız. Karşıdaki kişi de aynı; sadece, insan. Ama hadi birileri bizi yaraladı diyelim; lütfen destek almaktan korkmayalım. Tek başına kaldığımız anlar olabilir ancak herkes kötü şeyler yaşayabilir. Yalnız değiliz. İstersek asla yalnız olmayız. Bu hayat bizim ve yaşam her şeyden öte bir hediyedir. Bedenimiz bir hediyedir. Ruhumuz da bir hediyedir. Bunları besleyelim. Bu ikisini en güzel şeylerle besleyelim, diyerek kamu spotumu noktalıyorum.
Hoşça kalın.
Better Days (Original Motion Picture Soundtrack) dinlemek için tıklayabilirsin.
Not: Bu film yorumu yazısı reklam değildir, film önerisidir.