Bazen aşırı depresif hissediyorum. Yatakta öylece cenin pozisyonuna gelip yok olmak falan istiyorum. Demin mesela yazamadığıma inanmıştım. Sonra gözüme bilgisayarımdaki bir word dosyası çarptı. Böyle olmadık mızıldanmalarım olduğunda ağzıma iki tane çarpasım geliyor. Gerçekten bir çeşit hipnozdan uyanmış gibiyim. Çok ilginç bir andı.
Sana depresif bir yazı da yazdım. Sonra dur bunu sonra kurguya çeviririm diye şey ettim. Kafam tersten, amuda kalkıp, samba çaça falan yaparak çalışıyor sanırım. Beynim bulanıyor! Evet otobüs tutması gibi.
Uzun süredir inat ediyorum ve yapmam gereken bir şeyi yapmıyorum. Yapamadığıma kendimi çok inandırmışım ama sadece inat. Araya bazı sağlık problemlerim de girdi o ayrı da, istemiyorum da. İçim çığlık çığlığa. Geçen gün kendimi biriyle kıyasladım. Günah çıkaracağım sana. Sonra sinirlendim. Uzun süredir beni bir şey motive etmemişti. Hiçbir şey beni tatmin etmeyecek, hiçbir şey istenmeye bile değmez diye düşünmüştüm. Bunca yıl başarılı denebilecek biri oldum. Oxfordlarda okumadım belki ama onu da istesem... ahahahah ufak at da civcivler bakıp bakıp gülsün. Neyse işte anladın.
Sana bu konuda bir anımı anlatmak istiyordum ama beni garipseme diye anlatmayacağım. Tanıdık biri okursa şimdi utanırım, neyse. Bir kere bilinçli olarak önce başarısız olmuş, sonra başarılı olmuştum. Şartlar da öyle gelişmişti ama ben bile bile başarısız olmuştum ve çok hoşuma gitmişti. Sonra toparlamıştım ya canım ne var? Bunu yine hiçbir çabamın hiçbir şeye değmeyeceğine inandığım bir anda başkaldırı olarak yapmıştım sanırım. Bilerek yaptığımı bile sonradan anladım. Çünkü başarısızlık bana haz vermişti. Başarı da ne demekse ahahha. Bu kelime beni çok güldürüyor.
Bazen tası tarağı toplayıp gitmek istiyorum. Yıllar sonra başka bir isimle başka bir yerde belki yine seninle karşılaşmak. Bu bloğu kendi adımla açmasa mıydım acaba diye bile düşünüyorum. Ama böyle düşünceler tehlikeli sanırım. Evrenin gerçekten kulağı olabilir. En son eski bloğum için de böyle düşünüyordum da başıma beni Çinliye döndüren olaylar gelmişti (ağlamaktan içim çıkmıştı). Bu blogla o kadar deriiinnn bağlar kurmadım ama yine de seviyorum keratayı. Bazen rol yapıyordum sanırım. Ben hayatımda hiçbir zaman sana yazdığım kadar neşeli hissetmedim çünkü. Tabii rol yapmak için rol yapmıyordum. Aman dur farklı şeyler yazayım, farklı biri olayım gibi değil. Yazarken öyle hissediyorum gibi geliyordu ama öyle değildi. Ya da şimdi bu düşüncemle kendimi kandırıyorum bilmiyorum. Hem, ikisi arasındaki farkı anlayabilir misin? Araya zaman girince beynin kafası karışır. Beynin kafası ahahhah. Tamam neyse benim de kafam karıştı. Bu blog, bu yüzden, güzel bir şeyi izlemek gibi hisler veriyor bana. Evet yazarı olan bana bile. Güzel değil mi? Cıvıl cıvıl bir bahçe gibi. Her zerremle böyle bir kız olmak ister miydim acaba? Sanırım hayır. Kesinlikle hayır. Ben bu değilim.
Bir şeyler için çabaladığımda bile işler asla istediğim gibi gitmedi. Belki benim için daha iyi olacak bir geleceğim vardır önümde ama ben istediğim şey olmadı diye bağırmak istiyorum. Evet, şımarık çocuklar gibi. Böööö!
Ben çoğu zaman kendimi çok yalnız hissediyorum. Bu his ruhuma işlemiş sanırım. Evet, tenimi etimi iç organlarımı ve kemiklerimi geçmiş de taaaa ruhuma ulaşmış, yetmemiş oralara işlemiş. Belki de tüm bu isteksizliğimin tek nedeni budur.
Kaderini sev, demiş Nietzsche. Bu adamın adını bir yere bakmadan doğru yazabiliyorum. Bu benim için bir övünç kaynağı ahahhah. Neyse, belki haklıdır. İnsan kaderini görebilir mi? Galiba kendimi bir yerlerde... Hayır. Birisiyle, bir yerde, bir zamanda falan değil; ben en iyisi bir kendimi göreyim.
Galiba gördüm. O kız olcam. O kız benim kaderim.
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder