"Her şiir, her kitap sanat mıdır?"
Herkese merhabalar. *-*
Yine hiç işim yokmuş gibi buradayım. Ama vallahi billahi beynim; sen de ısınmış telefon bataryası, ben diyeyim pörsümüş cacık, neptün'deki cadı familyam (ben de iyice dilimi bozdum puuu bana) desin sallanmış kola kıvamında. Bu nedenle de hafif bir şeyler izleme ve yazma eylemleri arasında gidip gelmekteydim. Bir de ayın ilk gününde sana ''daha çok (kurgusal metin) okuyacağımmm'' demiştim artist artist. Vallahi artistim ben ya. Neptünlüyüm diye mi böyle acep, dünyalı işlerini yürütürken ağlamak geliyor (yüzümde bir ekşime... kalbim buruk).
Neyse efenim bu kadar girizgah yeter. Şimdi de gelelim bezelyenin faydalarına. Aslında bu konuda bir yazı yazma planım yoktu. Hatta sevgili Deeptone'un şu yazısına yorum yapıp zengin kalkışı yapacaktım. Ama malesef oturmaya gelmişim bu sefer (de). Çünkü bazı şeyler beni sinirlendirdi! Sinirlenmek kelimelerime vurur benim. Baktım, baya baya uzun bir yorum yazıyorum, dedim bunu bloğuma taşıyayım da yazı olsun.
Sevgili Deeptone yazısında bir olayı örneklemişti. Bu olayı kendi gözlerimle -NEYSE Kİ- görmedim. Ancak dolaylı anlatımını görünce bile asabım ziyadesiyle bozuldu. Galiba twitterda (x) kalbimin bebeği biricik şairim çiçekli şiirler yazan kadın Didem Madak'ın şiirlerine dil uzatmışlar. Hadi herkes beğenmeyebilir, sonuçta kadının kendine has bir tarzı var falan fişman, ama yani birini veya bir durumu gömmek için başka birini yüceltmek veya kendi pek kişisel düşüncelerini toplumun genel değeri gibi öne sürmek de ne bileyim... bi' de bayıl istersen Feriha minvalinde bir şey sanki. Her neysem efenim ben de bu sinirden aldığım ilhamla Deep'in yazısına yorum yazmaya başlamıştım. İşte o yorum (devamını da burada yazacağım ama bunu anlatmak istedim ki bu kız ne yazmış deme diye yaaa, karmaşık yazarım ama ne yazdım açıklarım beeen):
Ayy kim demiş onu, kavgaya koşacağım! İnsanlar bir şeyleri beğenip beğenmemekte tabii ki özgürler, ama ve lakin, bir şeye ''sanat değil'' demek de ne bileyim... biraz abartı bence. Sanat eleştirmeni olsa, bu işin eğitimini alsa, ordinaryus prof. olsa, tezler makaleler obaaa olsa ''bile'' (bence) bunu net olarak söyleyemez, söylememeli. Didem Madak özelinde demiyorum (ki bu beni kızdırdı *-*), genel olarak sanat zaten geniş bir kavram. Sanat, içinde özgünlük barındıran bir oluşum. Sanat nedir, önce bunu tartışmalı (örnekleyecekse) biri. Kendi sanat tanımı içerisinde belirlediği kriterler ile mevzubahis eser örtüşmüyorsa o eser ''o kişi için'' sanat eseri olmayabilir evet. Ama bu evrensel bir kural olmaz. Çünkü zaten ''sanat'' dediğimiz şey kişinin iç dünyasını yansıttığı eylemler bütünüdür. Bu eylemler sonucunda ortaya çıkan ürüne de sanat eseri deriz.
Şimdi o zaman her şeyi mi sanat eseri kabul edelim, mi diye sorabilirsiniz. Örneğin falanca fenomenin kitabını veya falanca sanatçının duvardaki meyvesini... Eğer ortada kişinin iç dünyasından kopup gelen özgün (ki bu kavram da tam bu noktada tartışılmalı aslında - özellikle de bir esere ''sanat değil'' diyor isek (sanat eseri değil de değil, direkt sanat değil demişler bir de daha da üst boyuttan salla kazı yanmasın), bir ürün varsa, evet -niteliği ve değeri tartışmaya açık olmakla birlikte- sanat eseridir (üzgünüm mü desem ne desem ahahah).
Bu konudaki (bir eserin ''sanat'' olması hakkındaki görüşümü) en lafı çeviremeyecek gibi olacağım yerden örnekleyerek açıklamak istedim ki, bu soruya yaklaşımımdaki temel mantığı gösterebileyim. Örneğin Deeptone yazısında daha basit bir dille yazılmış; daha okurda coşkunluk hissini yaratmaya yönelik eserler yazan yazarlara (Stephen King, Tess Gerritsen), daha hayatın akışını anlatan yazarlara (Ayşe Kulin, Canan Tan) ''edebiyat yazmıyorlar'' tanımlaması ile yer vermiş. Bu yazarların karşısına ise Oğuz Atay, Kafka, Ahmet Hamdi, Tezer Özlü edebiyatçıları ve Picasso'yu da sanatçı olarak konumlandırmış. Bu aslında genel bir görüş (çoğu kişi gerçekten böyle düşünür - eski ben de dahil), Deep'e muhalefet değilim - kendi görüşüme muhalefet olmak için yazdım bunu. Ama yazının alt paragraflarında da (Madak'ın eleştiri aldığı haberinin olduğu kısım) Tezer Özlü'yü eleştirenlere değinmiş.
Velhasıl kelam, x kişisine veya y kişisine göre bir eserin kalitesi tabii ki değişecektir, değişmelidir. 14 yaşında okuduğumuz bir eser ile 24, 34, 54 yaşlarındaki okumalarımız ve dolayısıyla üzerimizde bıraktığı etkiler bile değişir. Hatta dış dünyadaki ''bu eseri de mi beğenmediiiinn'' zorbalamalarıyla bile fikrini değiştiren ne çoktur... (sonra da neden eser üretmiyoruz, daha üretilmiş esere özgün yorum getiremiyoruz beya! Hep bir aman diğerlerinin beğenisi olsun mantığıyla düşün(me)mek. Bir şeyi neden beğendim onu bile düşünen çok az artık ciddiyim bak.) Ama bu değişken etkiyi temel alarak ''x yazarı\ şairi 'sanat' yapmıyor'' demek çok da sağlam bir argüman sunmuyor sanki bize, değil mi? Sallantılı yani. Ben çıkarım ''yooo sanat yapıyor'' derim, sarı çizmeli x ağa ''nayır yapmıyor'' der. Bu işler öznel fikirlere dayalı deyip işin içinden çıkmak da kolay ama... Bir eser kaliteli veya kalitesiz olmasından bağımsız olarak sanat ürünü olabilir. Bu ürün, eeen baştan beri dediğim gibi niteliklidir niteliksizdir bilemeyeceğim ama, bir kişinin yoktan var ettiği bir dışavurumdur. Neticesiyle ''sanattır.''
Aynı durumu ben müzik alanı özelinde sık sık düşünüyorum. Günümüzde çok kalitesiz ''bulduğum'' ama kitlelerin ölüp bittiği şarkıcılar var. ''Onlar şarkıcı, müzisyen (sanatçı) değil'' deyip (yine) işin içinden çıkabiliriz ama ortaya bir ürün koymuşlar neticede, kimin beğenip beğenmemesinden bağımsız olarak, ortada bir ürün var ve onu kendi içinden doğurarak oluşturdu o kişi. Bu nedenle ona ait bir şey o. Sanat böyle bir şey değilse, ne? Kalitesiz bulabiliriz ve evet gerçekten öyle de olabilir (içimden öyle diye bağırıyorum) ama bu da neticeyi değiştirmiyor.
Tabi ki kaliteli sanatı (ki işte bu da öznel bir şey aslında özellikle de günümüzde) savunalım. Tabii ki kaliteli işleri yüceltelim ama bunu yaparken x şairini yuhalamak veya y yazarını yere göğe konduramamak bence dar bir yorumlama biçimi. Sevdiğimiz ve sevmediğimiz ürünlerle karşılaşmak bizimle ilgili bir durumdur. Zaman, mekan ve kişilerin farkıyla bile bir eserin kalitesine yönelik görüşler değişiyor. Bu nedenle bir ürüne ''sanat'' deme kriterimizi daha geniş bir bakış açısıyla oluşturmak gerekli diye düşünüyorum (yine koyu koyu altını çiziyorum, kalitesiz bir eser de olabilir bu ''sanat eseri'' ama neticede onu da bir insan doğurdu ha-ha, o yüzden sanattır -bencesi-).
Bu yazıyı yazıp bitirdiğimde ve soruyu tekrar okuduğumda aklıma gazetelerdeki şiir köşelerindeki amcalarımızın şiirleri geldi ama geri adım atmayacağım... kafam karışık ama zaman harcadım bu yazıya!
Ordinaryus prof. twitçiler ve (gerçek) prof. lar yoruma doluşabilirler. Ben prof. değilim zaten (sıvışabilirim).
:)
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
Bir şeyler dinlemek için koyulan parçaya da müzik mi denir, diyormuşum :) Şaka şaka... Teşekkürler İlkay gece gece hoş bir şarkı keşfetmiş olduk sayende. Ben bakarım bu şarkıcı/sanatçı kimmiş, neler söylemiş diye :) Konu hakkındaki görüşlerine genel olarak katılmakla birlikte bu sorunun cevabına ''Kime göre, neye göre?'' diye kalıp bir cevap verip çıkmak mümkün gibi... Bu arada sallanmış kola kıvamı tabirine bayıldım, gündelik hayatta çok iş görür tabir :D
YanıtlaSilBu parçaya denir ya mükemmel gerçekten. Hele bu canlı performansına bayıldım. İzlemediysen bu parçanın klibini de mutlaka izle, o da her şeyiyle gerçekten mükemmel. Bu mesela ''kaliteli'' sanat. Aslında bu soruyu da çeşitli açılardan ciddili bir şekilde ele alabiliriz. O kadar ucu açık bir konu ki.
SilSoru tabi edebiyat özelinde sorulmuş ama sanat lafı geçince diğer alanlara da aklım kaymış bulundu. Sanat eserinin bir amacı bulunmalı mıdır? Neye\ kime hizmet etmelidir? Toplum için midir, birey için midir, sanat için midir? Peki madem sanat ''sanat'' için ise buradaki mevzubahis ''sanat''tan neyi anlamalıyız?
Sanat lafı geçince herkes doğrusunu bilir. Bu iyi, şu kötü. Tabi ki öyle. İyi okurlar (yani farklı tatlar almış okurlar) kalitesiz işi anlar çünkü hani bayat (bozuk yazmim dedim *-*) bir şey yiyince bile ağzın (miden) bozulur ya, onu anlar okuyan insan. O ayrı. Ama bir esere ''sanat değil'' demek fazla iddialı bir cümle. O zaman sanat ne?
Aslında burada kişiler genelde sanatın önüne parantez içinde söylenmemiş bir ''kaliteli\ kalitesiz'' veyahut ''iyi\kötü'' sıfatını katıyorlar diye düşünüyorum. Ki bu da işte öznel bir şey. Ama sanki herkes böyle düşünmeli, bu yerçekimi kanunu gibi katı bir şey, gözlenebilir ölçülebilir bir şey gibi söylenmesi saçma.
Ahahah, vallahi beynim öyleydi ya. Bu yazı da dışarı taşan asitler -,-
Yorumunu iyi ki gördüm. Daha yazacaklarım bitmemiş. Buraya da paragraflar döşeyince rahatladım. Teşekkürler ahahah. (:
Ouf of, galiba ben de uzunca bir gönderi oluşturacağım bununla ilgili! Bu baştaki bir şairi ya da sanatçıyı diyelim direkt, yerme olayı bana garip gelmedi. Şöyle garip gelmedi, doğru demiyorum ama ülkemizde kendini üstün sanan bir g*rizekalı sürüsü var ve çok fazla. Hadi yeriyorsun diyelim onun da seviyesini bilmezler. Bak ben ne fark ettim. Eğer sosyal medyadaki gibi gerçekte insanlar yüzlerine karşı yerseler ya da aşağılasalar bir sürü kavga olurdu. İnsanlar sosyal medyada, yani sanal ortamda yapıyor sadece bunu. Bu yüzden ben hiçbir zaman sosyal medyada yapılan yorumlar umrumda olmadı. Ha, televizyonda biri konuşuyor mesela, onu dinlerim. Mesela o yüzden Instagram'da bir foti paylaşmışsam yorumları kapatırım. Ben o resmi beğenmişim ki paylaşmışım. Beğenenler de beğenmiş oluyor, sosyal medyada yoruma ihtiyaç duymuyorum, iyi ya da kötü samimi gelmiyor.
YanıtlaSilYazının geri kalanına da katılıyorum ki Deep'e de kocaman seninle aynı fikir de olduğuma dair yorum atmıştım. :D Sanat için yazılan her şey sanattır sadece kalite farkı vardır ve bu da insandan insana değişir.
Abim müzik sektöründe olduğu için çok yakınım müzik sektörüne ve özellikle de Türk müzik anlayışını ben de sevmiyorum. Bak ben senfonik metal dinlerim. Senfonik metal nedir biliyor musun orkestra ve metal müziğin karışımıdır. Bu da demek oluyor ki senfonik metal gruplarının şarkılarında bir sürü tını, bir sürü katman bulursun. Yaylı çalgıların derinliği, nefesli çalgıların zarafeti ve koro vokallerin etkileyiciliği, sert gitar riffleri ve güçlü davullarla iç içe geçer. Bu tür kaosun içinde bir düzen, sertliğin içinde bir estetik yaratır. Dinlerken kendini bir hikayenin ortasında bulursun kimi zaman bir savaş alanında, kimi zaman bir büyücüyle yıldızlara doğru yolculuk ederken. Ama sonra birden bir kafede Türkçe müzik çalıyor. Abi sanki aynı adam aynı tınıyla aynı müziği söylüyor gibi. -Hani güzel şarkılarımız yok mu var ama popüler müziğin geneli böyle-
Amaaan neyse, yazdıkça yazdım yine. Ben bunları toparlayayım da blogda paylaşayım hahah
Yani şimdi bir şeyi beğenmemek kişinin en doğal hakkı. Biz de yorumlar yazıyoruz ve bazen bir kitap için mesela ''bunu nasıl yazmışlar'' diye düşünebiliyorum. Ama bu Didem Madak örneğinde direkt olarak ''sen şair değilsin''e çıkmış olay. Hayır haddini bilmemek ve düşünceni temellendirememek (ki bunun için çoğu kişi çaba bile sarf etmez :\) bir yana, bunu diyebilmen için senin tüm şiir dönemlerini çok iyi bilmen ve bundan hareketle ''bir şeyin şiir olmasına karar vermek için'' genel bir kural oluşturman gerekir. Boşu boşuna edebiyatı dönemlere ayırmamışlar.
SilSadece edebiyatta da değil; resimde, müzikte, heykelde ve aklıma gelen gelmeyen pek çok sanat dalında (köklü bir geçmişi olan) bir sürü dönem yok mu? E bu dönemler neye göre oluşturuluyor? Pek çok özelliği olmakla birlikte (dış koşullar ve yazarın iç dünyası) hepsi kendi içinde değişim gösteriyor ve bu hem eserin kendisine, hem de onun algılanma biçimine yansıyor. Örneğin x döneminde yazılmış bir kitabı yazıldığı dönem okuduğumda hissedeceğim etki ile bugün okuyup hissedeceğim etki bambaşka olur. Çünkü çevre değişir, koşullar değişir, ben bu koşullara uygun bir birey olurum ve zevkim buna göre değişir. Hatta eser bile değişir zamanla birlikte.
Bu konuya bu soru kalıbıyla olmasa da bir yazımda yine değinmiştim. Bir eseri yazarından bağımsız düşünebilir miyiz, yoksa o eser varlık bulduktan sonra artık okurun algısına göre mi şekillenir diye. Hatta bazen ikisi bile olmaz, eser yazar ve okurdan bağımsız bir varlık olur. Biz sadece (yazar ve okurlar) onu anlamlandırırız. Çünkü bu bilimsel bir metin değil!
Bu da önemli. Bilimi ayrıntılarıyla tanımlayabilirsin. Kurallarını, aşamalarını vs. Bilimsel metinleri çat çat çat bu budur diye yazarsın. Ama edebi metin kurallara bağlı değildir. Kuralları sonradan dönemlere ayırmak ve o eseri sınıflandırmak için oluşturursun. Bu da eserden bağımsız gelişen bir süreçtir. Eser yani durup da ben şu kategoriye aidim demez (bencee). :))
Sanat zanaat ayrımını da yapmaz mıyız? Ta ortaokulda yapıyoruz hadi ama. Zanaat daha pratik amaçlı üretilen şeylerdir. Sanat eserinin ise pratik amacı yoktur. Haa, sanat toplum için olduğunda daha belirgin bir gaye edinebilir ama o zaman bile sanatın ifade ettiği şey kendi için özgünlük barındırır. E hal böyleyken ben neye sanat diyeyim, neye demeyeyim? Hadi bu vasfı kendimde buldum da dedim, başkası hayır öyle değil derse ne diyeyim. Belli bir kuralı yok bunun yani onu diyorum.
Bunun dışında evet kaliteli iş daha duyduğun ilk anda bile anlaşılır (müzik için diyorum). Ama diğeri de özgün bir ürün. Kalitesizliği bu özelliğini değiştirmez. Hatta özgün olmaması bile. Özgün değil diyebiliriz. Yeterli değil diyebiliriz. Çöp bile diyebiliriz. :) Ama bu bir eser değil diyemeyiz çünkü eser. Sıfatlardan bağımsız olarak. Sıfatlara anlamı yükleyen biz ''tüketen'' veya ''algılayan'' insanlarız. İkincil karşılaşanlar yani. Birincil karşılaşan ise onu üreten kişidir diyebiliriz.
Ah ne doluymuşum ben de yaa :)) Senin yazını da merakla bekliyorum. Daha yorum geldikçe fikrimi aça aça gideceğim sanırım. Bu arada insanlarda (bu konudan bağımsız) genel bir hadsizlik var. Her şeyi yerme eğilimindeler ve buna sonra ''eleştiri'' diyorlar. Oysa eleştiri bu değil yani, aloooo. :)
ben de şöyle diyordum birkaç dakika önce, aralık ayında tez çalışması gerektiğini nerden anlıyoruz. bloga çok yazmasından :)
YanıtlaSilYa yazı yazmak benim için kolay bir şey gerçekten. Daha doğrusu bir şeyler anlatmak, bilgi edindiğim sürece, gerçekten kolay. Ama tez yazamıyorum. Bunalıma girdim ağliycam. :\
Silara verme tez yazmaya. başla birkaç günde ısınırsın. bugün bir iki saat bak, sonra her gün devam et. hocana git, motive olursun :) aralıkta biter yaa :) ocakta belki jüri olur yanii :) yaparsın ya nolcak yani :) ya sen yazmıcan da kim yazcak :)
Silİnşallah :)
SilYa bir de benim tez yazamamamdaki ana nedenin kendimle bu konu hakkında sohbet etmemem olduğunu bugün keşfettim. :) Böyle yazınca da deli misin gibi oluyor ama gerçekten benim bir şeyi yazabilmem ve en başta anlamam için, daha doğrusu kafamda oturtmam için biraz deli olmam gerekli. Ondan olmuyormuş. Bugün bunu sen hayırdır diye kendime sorunca anladım. (:
Silgüzeeel :) ivit yani tartışmalı konu. kişiye göre değişebilir. sevdim sevmedim demekte bir sakınca yok da iyi kötü demek başka bişey yani :) insanlar kolay olanı severler. genel olanı severler. bir insana herkes sanatçı diyebilir onu herkes sevebilir ama onun yaptığı sanat olmayabilir. bunlar tartışmalı olsa da yine de sanatın bir ölçüsü vardır herhalde :)
YanıtlaSilBöyle konulara bayılıyorum gerçekten. Bu konuyu konuşma olarak da saatlerce tartışabilirim ben. Çünkü pek çok alandan ele alınabilir. Ama (benim) düşüncemin özü, bir şeye yüklediğimiz öznel değerler o şeyin olduğu varlığı değiştirmez. Yaniii, bir şeyi ''bizim'' beğenmemiz veya beğenmememiz, o şeyin bir eser olduğu gerçeğini değiştirmez. Şiir olarak da eğer belli kalıplara bağlı kalmamız gerekseydi, serbest nazımda yani ölçüsüz uyaksız şiirler yazılmazdı. Bu kalıplı bakış açısında olsaydık Divan Edebiyatı şiirinde kalırdık hatta (aruz vezni kullanıldığı için diyorum bunu). Yenilik elbette olacak. Sanat budur zaten, yenilik özgünlük. Resimde de aynı şey var. Bir sürü sanat akımı var. Kimi manasız görünüyor (özellikle soyut eserler). Ama sanat sonuçta değil mi? O eseri beğenip beğenmemek ise başka bir konu oluyor artık.
SilMesela fütürizm akımı da var şiirde. Nazım, Makinalaşmak İstiyorum şiirinde makine sesine yer vermiş mesela. :) E koskoca Nazım Hikmet şiir mi yazmamış mı diyelim o zaman? O şiirine mi şiir demeyelim sadece? E o zaman bir şaire ''şair'' demek için bir şiirine mi, çok şiirine mi, herkesin beğenisini almasına mı bakalım? İnsanların ölçütü genelde sonuncusu oluyor malum. :) Tamamen aynı mantık benim gözümde. Bu akımları da biz kafamızda oturtmak için koyuyoruz aslında. Eserin akımla da işi olmaz. Kendi başına biriciktir zaten çünkü. Diye düşünüyorum. :)
SilBir de örneğin x repçisi yarım saatte şarkı yaptım milyonlar izledi demiş geçen. :) Yani bunlar benim gözümde çok da kaliteli şeyler değiller. Verdiği zamandan da bağımsız. O kişi eser ürettiğini de söyleyebilir ve evet üretmiş (izlenme sayısından ve parayı götürmesinden bağımsız). Ama bir eser üretmiş sonuçta. Onun ''nasıl'' bir sanatçı olduğunu tartışabiliriz bu noktada.
SilBen bölümüm gereği halk edebiyatı dersleri de aldım, eski (divan) edebiyatı dersleri de, yeni (tanzimat sonrası) edebiyat dersleri de. Yani dönemlere göre özellikler zaten değişiyor, değişir. Bazı eserler rüştünü zamanla ispatlamış zaten. Onların yeri ayrı. Ama kalkıp da yeniye de (yukarıdaki repçi örneğimden bağımsız) bence sırt çevirmemeliyiz. Ben Didem Madak tarzı şairlerin şiir anlayışını çok seviyorum. Plath da öyle yazmış mesela, dünyadan örnek verirsek. Birhan Keskin var son dönem diyebileceğimiz şairlerden, çok iyi yazan. Bu insanların tarzı daha farklı ve onlar da şair. Ben beğeniyorum ama başkası beğenmeyedebilir, bu başka bir şey dediğim gibi. Neyse yoruldum, böylee :)
spam :)
YanıtlaSilbaktım sağ ol :)
Sil