Bazen, konuşmaya ihtiyaç duyduğumu hissediyorum. Anlatacak kelimelerim olmasa da, paylaşmak istiyorum. Gördüğüm, duyduğum, sevdiğim, beni mutlu eden, üzen veya şaşırtan bir şeyi. Her şeyi anlatmak istiyorum bazen; tüüümmmm dünya(m)yı. Sana her şeyi anlatmak istiyorum. Belki de dinlediğini bildiğim için.
Beni okurken sesimi duyuyor musun?
Son kütüphane ziyaretimde kitap almadan oradan ayrılacaktım. Yapamadım. Oysa çok kararlıydım! Sistem genelde hep yavaş oluyor. Bu nedenle oradaki makineden işimi yapmam öneriliyordu. Ben de bu öneriyi değerlendiriyorum. Yine böyle yaparken, yani iade ettiğim kitapları makineden geçirirken, yanıma tatlı bir çalışan geldi ve yardımcı oldu. Sonra bana ''yeni bir kitap alacak mısınız'' dedi ve ben ona... ah hadi ama nasıl hayır diyebilirdim! Ben bir dolanayım, dedim tabi ki. Büyük bir hataydı... Bir dolanıp da kitap almadan çıkmam ki ben.
Kitap alırsam okumak isterim. Kitabı bitirene kadar başka şey yapmayı istemem. Bu, özellikle de beni heyecanlandıran bir kitapsa! İçinde heyecanlı olayların olmasına gerek duymam. İçinde, yeni bir şeyler olmasına gerek duymam. Heyecanlanmaya gerek duyarım.
Heyecanlanmam gerekli mi, gereklilik mi?
Sonuçta üç kitap aldım. Niyetim bir tanecik almaktı. Hadi sıfır olmasın. Sonra iki oldu. Sonra, hadi be üçe tamamlayalım... oldu. Neden böyle diyorum; çünkü okumadan durmam. Okumaya biraz ara vermem iyi olabilir. Oysa hep bilgisayara bakmaktan nefret ediyorum! İnanmadığım bir şeyler için kendimi yormaktan nefret ediyorum. Biliyorum, gerisi gelecek. Biliyorum...
Bu yazının konusu bu değil. Bana bu konuda bir şey yazma rica ediciğim.
Neyse kitapları aldım tabi. İlkini okudum ve sana anlattım. İkincisini okudum, sana anlatacağım bugün veya yarın. Üçüncüsünü galiba sonraki bahara okuyacağım. Yani sonbahara!
Sonbahar, çok mu uzak...
Sevgili Didem Madak'ın sevdiğim bazı dizeleri var. Hatırımda kalmış. Hatta bazen çok bunaldığımda aklıma gelir. Edebiyat kanıma mı işlemiş ne? Şöyle bir şeydi... Ya da boşver. Direkt şiir kitabından bulup şiiri paylaşayım seninle. Çok severim. Sen de sev, tamam mı?
![]() |
Grapon Kağıtları, Didem Madak. |
![]() |
Grapon Kağıtları, Didem Madak. |
Müzik dinlerken yazma becerimi kaybetmiştim. Ama bazı yazılarımı müzik dinlerken yeniden yazmaya başladım. Böyle olduğunda o müziğin hislerine bürünüp yazıyorum sanırım. Ya da sadece bazı şeylere bürünesim geliyor. Neylere bilmiyorum ama bir şeye büründüğüme eminim! Sonra da şarkının bana verdiği yetkiye dayanarak bir şeyler anlatmış oluyorum.
Biliyor musun (hayır tabi ki), bazen sadece bir şarkıyı seninle paylaşmak için bile yazı yazıyorum.
ve işte o parça, dinlemek istersen tıklayabilirsin.
Senin beni dinlemek için buraya geldiğini bildiğimden, sana rahatlıkla anlatabiliyorum. Bazen lafı geveliyorum, bilerek yapıyorum, çünkü istemezsen okumazsın. Okumak, çarpı iki kat dinlemek olabilir mi? Birini duymak istemesen de dinlemek zorunda kalabilirsin ama birini okumak istemiyorsan, okumazsın. Okumak, zahmetlidir. Emek ister. İstek ister. Sembolleri çözmen gerekir. Harf dediğin şey, sembolden ibarettir.
Sen en çok ne okumayı seversin?
Ben... her şeyi! Okumak benim için bir oyun gibi. Ben, her şeyi okurum. Bazen anlayarak, bazen anlamadan. Bazense anlamayı umarak.
Belki de bazen -çoğu zaman mı yoksa- anladığını sanarak.
Sen en çok nasıl okursun?
Bir keresinde bir dergi için bir öykü yazıyordum. Son tarih çok yakındaydı. Hatırlıyorum, sabahlamıştım. Ben ders çalışırken bile o kadar sabahlamazdım. Yani sabahlardım da, o kadar da değil ahaha-hah. Zaman nasıl geçmişti asla anlamamıştım. Sonuçta, kendimi yazdığım bir Melisa Kesmez öyküsü ortaya çıkmıştı ahahahh-ha. O sıralar son okuduğum kitap sanırım Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz idi. Başta anlamamıştım bu benzerliği. Tabii kendimi anlattığımı sezmiştim de... İki kat facia yani. Hem bir yazarın dilini (istemeden de olsa) kopyalamışım, hem de kendimi apaçık yazmışım. İnanılmazım gerçekten (aslında değil biliyorum neyse). Sonra umarım seçilmez diye düşünmüştüm ahahahah. Tabi ki seçilmedi. İyi oldu. Çok kötüydü çünkü. Yine de mutlu olmuştum. Seçilmediğine ve yazdığıma.
![]() |
bir küçük tadımlık 1. |
![]() |
bir küçük tadımlık 2. |
Sen hiç, damarlarının içinde güneşler doğduğunu hissettin mi?
Yazı yazarken, özellikle de öykü yazma denemelerinde, al ve akyuvarlarım birer yıldıza dönüşüp damarlarımda gezinirlerdi. O anlarda aynaya bakarsam eğer, kendimi dünyanın en güzel kızı gibi hissederdim.
(biraz güzellik takıntım vardır da)
Senin hiç gözlerin parladı mı? Tabi ki parladı!
Ama ne zaman?
Bir keresinde, ilhamla dolmuştum. Bir kurgu fikri zihnimde çok olgunlaşmıştı. En azından ben öyle sanıyordum. Onu o zamanlar çok yakınım olan birine anlatmıştım. O bana fikrini söyleyene kadar yine kendimi yazacağımdan bir haberdim. O, bana her zamanki gibi yol göstermişti. Sonra bu kurgunun henüz doğmadığını fark etmiştim. Bazı şeyleri yazmak için, onların içimizde doğması gerekir. Oysa ben, bir kurgu doğuracak deneyimden yoksunum.
Yine de heyecanlanmıştım. Çünkü o kurgu benim içimdeydi ve kalbime tekmeler atıyordu. Onu oraya kim koymuştu? Ben mi?
Bir his... böyle olsa gerek.
İnsanın kalbinde çarpan her şey bir gün doğmaya mahkum mudur?
Umarım öyledir. Çünkü ben bir sürü şey paylaşmak istiyorum. Dinlemek isteyen herkesle. Kalbindeki tepikleri.
Kulağa ne büyük laf geliyor. Ama değil. Bu benim. Benim içimden gelen bir şey.
Herkesin içinden gelen bir şey var mıdır? Bu şey ne kadar farklıdır?
Benim içimde kocaman bir anlatmak var. O kadar kocaman ki, bazen beni yutacak sanıyorum.
O kadar kocaman ki... bazen beni yutmasına izin veriyorum.
Çünkü sanırım hiç anlatamamaktansa, yutulmayı tercih edeceğimi düşünüyorum.
Anlatmanın kaç çeşidi vardır?
Benim için aslında bir sürü. Sana hep yazmaktan örnek veriyorum. Ama belki de yapacağım şey bu değildir. Belki de o şeylerden biridir. Bilmiyorum. Ben zamanın çizgilerine basma oyunu oynayamayan neptünlü bir kızım. Ancak bir gün bir yolla veya birkaç yolla anlatabildiğime inanırsam... o zaman... sence dünyalı bir kız olur muyum? Yoksa bu şart değil mi? Ama lütfen anlatayım. Lütfen lütfen lütfen. Yoksa çok üzülürüm. O kadar çok üzülürüm ki... bunu bir kere rüyamda görmüştüm ama sana ne zaman anlatmak istesem bunu yapamıyorum. Belki de bu, kalbimde doğan bir şeydir.
Bir şeyin sadece içimizde doğması mümkün müdür?
Ama bazı şeyler... lütfen dışarıda da doğsun. Çünkü bazı şeyleri içimde büyütemem. Çok büyürlerse eğer, oraya sığmazlar ki!
Kalbimde oraya artık veya belki de en başından beri sığmayan çok şey var ve işin garibi siyah kuşak doğmuşlar. Bu nedenle bazı sabahlar sırtım ağrıyor!
Seninle şimdi de eğlenceli bir parça paylaşmak istiyorum. Ya da dur, o eğlenceli parçanın akustik versiyonunu paylaşayım. Dinlemek istersen tıklayabilirsin.
Gülçin Ergül'ün son konuk olduğu programı izliyordum. Bundan olacak, sonradan karşıma onun bir şarkısı çıktı. Küçüklüğümden melodisini bildiğim bir parça. Klip ilk yayınlandığında çekildiği haliyle değil de, düzenlenip yayınlanmış. Şurada karşılaştırmalı videosu var. Keşke her şeyi yok sayıp (??) klibi çekildiği haliyle yayınlasaymış. Hepsi 1 olayları hakkında zamanında, olaylar sıcakken değil de, çok sonra alakasız bir anda konuşması bana göz devirtse de, onu anlıyorum. Kariyer, mobbing, baskı, anlaşılmamak vs vs tamam başka, bambaşka şeyler de... Sanki onu asıl bu arkadaşlıkların akıbeti hayal kırıklığına uğrattığı için konuşuyor gibi. Bu nedenle de, her ne kadar pembe elbiseli cici kız imajından çıkmak istese de, kendi kendine oraya dönüyor gibi.
Bunu anlattım çünkü bunda kendimden bir şeyler gördüm sanırım. Hayatım boyunca tatlı biri olmayı sevmedim. Çünkü bir kere bana göre ben tatlı bir kız değildim ve hadi ama... benden bahsediyoruz! Ben hiçbir kalıp yargıyı sevmem! ''Tatlı kız'' mı? Bir dakika kusucığım...
Gülçin'in yapması gereken belki de sadece tıpkı diğer kızların yaptığı gibi kesip atmak sanırım. Hepsi 1 belgeselinde yer almak istemedi mi? Evet istemedi bitti yani nedir?
Bu cici kız imajımda benim de payım büyük biliyorum.
Sen beni öyle mi görüyorsun? Lütfen görme. Görüyorsun biliyorum. Ama kahrolurum. Ol-dum bak, çabuk fikrini değiştir çabuuukkk.
Sanırım bu nedenle, cici bir imajın içine hapsolduğum için, tüm güneşlerim içimde patlıyor ve ben karanlıkta kalıyorum.
Bu kadar dramatik değil tabi ki. Ama üst üste o kadar çok hayal kırıklığı yaşadım ki. Hatta tüm hayatım hayal kırıklıklarıyla örülü. Daha dokuz yaşındayken hayatımın bundan ibaret olacağına inanmıştım. Ondan mı oldu ki acaba? Ne dersin? Bence bunun etkisi büyük.
Aksinin olabileceğini görmek bile öyle zordu ki! Hala görebildiğime emin değilim...
İşin fenası ne biliyor musun? Önceden çok istediğim bazı şeylerin artık bana yetmeyeceğini bilmem. O zaman yeni şeyler mi isteseydim yani? Ama ya yalnız kalırsam? Gerçi bu zamana kadar hiç aksi de olmadı ki. Niye korkuyorsam ahahahah.
Bana tek başınalıktan bahsetme. Ben hiç tek başına kalmayacağım. Ama yalnız... Ya öyle olursa diye üzülüyorum bazen. Çok üzülüyorum. Sonra geçiyor ve ne drama yaptım diyorum. Belki de sorun uyku düzensizliğimdir. Evet evet öyle.
Sevgili Gülçin Hanım'ı takibe aldım. Spor yaptığı bir hikayesi vardı. Belki de bu bile bir istektir ha ne dersin? Belki de ben, romantik damarımla yaşamı gözümde çok büyütüyorumdur. Mesela geçen gün insanlardan çok şey beklediğim gerçeğiyle yüzleşmiştim. Sonra da bundan nasıl vazgeçtiğimden.
Bir de biliyor musun, benim hayatım beklemekle geçti. En küçük şeyi bile. Kendim yapmadan evvel bin kere düşündüğüm için falan herhalde. Kendim yapmam da biraz kalp kırıcı. Bazen hayatımda her şeyi kendim yaparsam kalbim taş olur mu diye düşünüyorum? Sonra geçiyor.
Sorun isteklerim. Evet evet. İnsan, beynini kandırabilir. Bu, dünyanın en kolay şeyidir! Eğer istersen... Sanırım. Denemem lazım.
Kalp düşünmez. Bize böyle öğrettiler akıllım.
Bir oyuncağı bozmaktan hiç korktun mu? Ben hep korkarak oynardım, herhangi bir şeyle. Tamir etmek zorunda kalmayayım diye.
Hayatı da böyle yaşadım hep. Uzun süredir yaşamıyorum. Çünkü böyle yaşamaktan korkuyorum.
Küçüklük fotoğraflarıma baktığımda küçük İlkay'ı kucağıma alıp veya taşıyamazsam elinden tutup gezdirmek istiyorum. Her yere! Onun sevebileceği her yere! Onun gözleri parlasa yeter. Çünkü gözleri parladığında dünyanın en güzel kızı oluyor.
Keşke o kız olarak büyüseydim. Belki de hayattaki ana amacım sadece budur. O kız olmak. Çünkü o kız olsaydım, kendime hayran olurdum. O fotoğraftaki kız. O bilmiş kız. Gerçi ben hala bilmişim sanırım, yani biraz bilmiyorum. Ama onun kadar kendime güvenmiyorum. Ama onun kadar özgür hissetmiyorum. Ama, ama kelimesini çok kullanıyorum. Bir de oysa'yı...
Özgürlük. En çok bu hisse aşığım. Bana ilham veren en büyük yıldızım. Bu varsa, göz bebeklerimde güneşler parlar.
Sanırım ben bunca zaman yanlış yanıtlar vererek doğru soruyu bulayazdım.
Senin sorun ne? Kalbinde çarpan soru. Beynini kandıramadığın o soru? Ben benimkini yazardım ama o da rüyam gibi. Benim. Sadece, benim. Bu nedenle onu anlatamıyorum malesef.
Anlatmanın kaç yolu vardır? Sen nasıl anlatırsın? Doğrudan mı?
Elimizde büklümlüsü kalmış, olur mu?
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
Merhabalar Neptünlü Cadı.
YanıtlaSilİnsanın içinde kocaman bir anlatmak olunca, dağa taşa sığmıyor insan.
Selam ve saygılarımla.
Öyle gerçekten :)
SilMart'ın beşinci gününün sabahına bu muhteşem yazıyla "Günaydın" dedim. Neptünlü bir peri-bence o kesinlikle bir cadı değildir-ile çok benzer bir düşler yumağında, aynı duyguları paylaşarak çook uzun yollardan ışık hızıyla geçtim. Daha bir dolu şey var, anlamak-yorumlamak- anlatmak istediğim...
YanıtlaSilZamanım elverdiğince bu yazıya-bu sayfaya defalarca döneceğim.
Şimdilik en kalbi selam ve sevgilerimi iletiyorum.
Kalbi sözcüğüne klavyem itiraz etmedi iyi ki. Neptünlü Peri beni anlar diye fısıldamıştım kulağına...
Hoş geldiniz, ne iyi ettiniz yorum bırakmakla :) Anlamaz olur muyum... Öyle içimden geldi bu yazı. Neden bilmem gerçekten. Normalde kendimi tutardım, tutmadım. Normalde sabah olunca ya ben ne yazdım sil sil sil derdim :) Demedim. Bilmiyorum, aslında hiçbir anlamı yok. Ama yazdığım için memnunum da. Daha neler neler yazardım da, şimdi bile yazıma sansür uyguladım... İçim çok daha dolu aslında. Kendim için, ülkem için... hatta koskoca dünya için. Belki de bu nedenle bu his geçmiyor.
SilHep beklerim. :)
Yazın uzunmuş, kırmızı odadaki replik geldi aklıma. "Meğer ne çok şey biriktirmişsin içinde." Doğal ve samimi yazışın, içindekileri böyle aktarman çok güzel bence, okurken keyif aldım. Kitaplardan kalamayız ama aynı anda farklı şeyler yapmayı da seviyorum. Her zaman her şeye mola verebilirim.
YanıtlaSilBiz sanırım daha çok yazarak anlatanlardanız. Konuşmaya kalkınca tüm ilham kaçıyor. :))
Bu ne ki :) Ama bazen, şeffaf yazıyorum. Kelimeleri mecazlaştırmadan, ilk anlamıyla. Bu nedenle bazı yazılarım daha dürüst veya o tip bir his veriyor olabilir bilemiyorum.
SilKonuşmayı da çok severdim ben. Hala severim herhalde. Ama kiminle konuşacaksın ki :) Yazmak daha iyi bu nedenle benim için de.
Müzikleri boş geçiyorum, çünkü yazının tadı ve akıcılığı harcansın istemiyorum. Sen farkında mısın bilmiyorum, gerçi çok kere tekrar ediyorum, o halde yine tekrar ediyorum ve bir kez daha yine enfes bir okuma oldu benim için diyorum. İlkay güzel büyüyorun altını da yine çiziyor ve edebiyat dünyasını sallamasına az kaldı bence diyorum... Yolu hep açık olsun:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Sil