''Ergenlik dönemi mi daha mutluyuz, ergenlik sonrası mı?''
Bu aslında çok öznel bir soru. Kişinin yaşam koşulları, çevresi, kişiliği, beklenti ve psikolojisi yanıtı değiştirecektir.
Ben bir Neptünlü olduğum için büyürken çok zorlandım. Yanlış anlaşılmasın, popüler bir tip olmasam da her zaman arkadaşlarım vardı ve bir ortamda çok da efor harcamadan arkadaş bulmak benim için ilginç bir şekilde hep kolay olmuştur. Sanırım şanslıydım. Hep kendime ait ilgi alanlarım oldu. Sevdiğim şeyler oldu ve çoğu ergenin aksine bunları göstermeyi severdim. Birilerinin gözüne sokmak gibi değil de, anlatmak gibi. Sevdiğimi anlatmak gibi. Sevecek bir şeyler bulmak, özgüvensiz ergen İlkay'ı ayakta tutmuştu.
Beynim dram yaratmayı çok severdi. Tamam, şimdi de pek bir şey değişmemiş gibi görünüyor olabilir ama vallahi değişti. Küçükken tabi hayat bomboş bir tarla gibi. İstediğini ekebilirsin üstüne. Görünürde, istediğini. Ailen, öğretmenlerin, arkadaşların, akrabaların, komşuların ve diğer herkesi kapsayan çevren, senden bir şeyler bekler. Bu nedenle sanırım bazıları kendi benliğini gösterme yolu olarak daha asi tepkiler verirler. Beklentinin tam zıttını yapar ve bunu bir varoluş biçimi olarak bile tanımlayabilirler. Bizim oğlan da\ kız da böyle, olur sonra. Aileler bir çeşit mahcubiyet içeren bu ifadeyi çevrelerine öne sürerler. Sanki çocuğun önündeki boş tarlaya ne ekeceğine iç dünyasında karar vermeye çalışması bir suçmuş gibi.
Ben hiç böyle olmadım. Ben hep uslu bir kızdım. Küçükken, büyürken, şimdi de. Uysaldım, naziktim, anlayışlı ve saygılıydım. Bu da benim patlamalarımı artırırdı, kendi içime. Bazı ergenler içe, bazıları dışa patlıyorlar. Fazla enerjiyi böyle atıyoruz sanırım. Böyle durumlarda çevrenin iyi gözlemci olması gerekiyor. Özellikle de sorumluluk alması gereken kişilerin. Ailelerin, öğretmenlerin. Bazı ergenler gerçekten katlanılmaz, hatta ''sinsi'' olabiliyorlar; ama yine de çocuklar işte. İyi yönlendirmek, güzelliğin var olduğu bilgisine yönlendirmek gerekiyor onları. Ben neyse ki lise kademesiyle çalışmayacağım (beni yerlerdi ahahah) ama öğretmenliğin bana çekici gelen yanı da bu biliyor musun? Çocuklara (ergenlere) güzelliğin var olduğu bilgisini göstermek. Böylece tarlalarına güzel şeyler ekebilirler. Böylece yetişkin olduklarında daha nazik, anlayışlı ve saygılı olabileceklerini, dünyada keşfedilecek bir sürü güzel şey olduğunu ve hiçbir şeyin kendi küçük dünyalarından ibaret olmadığını anlayabilirler. Perspektif kazanabilir, birey olma sorumluluğunu alabilirler.
Ergenlikte içe patlayan bir çocuk olarak yetişkinliğe adım atmam gereken yıllarda kafam çok karışmıştı. Yani üniversiteye başladığım yıllarda. Karşıma istemediğim bir durum çıktığında, beynim -doğal olarak- bunu engel olarak algılıyordu ve -yine doğal olarak- geçmiş deneyimlerime başvurup senaryolar üretmeme sebep oluyordu. Bu da geleceğe umutsuzca bakmama sebep olmuştur, hep. Ben aslında şanslıydım. Ailem orta (orta-alt?) sınıf olmalarına rağmen hiçbir zaman maddi açıdan zorluk yaşamadım. Hiçbir zaman. Büyürken benimle gündem hakkında tartışan bir babam vardı hep. Beni dinleyen, önemseyen. Hep ''bilgili kız'' kabul edilmiştim. Bu nedenle düşüncelerim hep dinlendi. Bu nedenle, bunalıma girmediğim dönemlerde (ve hatta o zamanlarda bile), fikirlerimi ifade etmekten hiç çekinmedim. Belki bedenimden, belki hislerimden vs çekinmişimdir ama hiçbir zaman bilgim ve fikrim olan bir konuda konuşmaktan çekinmemiştim. Bence bu bir ergen için de, bir genç için de çok önemli bir şey. Hatta itiraf et, bir yetişkin için de, önemli bir şey. Çünkü bizler insanız ve sosyal canlılarız. Kendimizi ifade etme ihtiyacımız en az beslenmek, uyumak, boşaltım sistemimizi kullanmak kadar bir ihtiyaç. Bunun özellikle ülkemizde fazlasıyla göz ardı edilen bir durum olduğunu düşünüyorum. Dinlememek, önemsememek, ben merkezcilik; temel sorunlarımızdan bence. Sonra da gençleri suçluyoruz. Bence çuvaldızı kendimize batırmamız gereken anları da bilmeliyiz. Yoksa nasıl bilim yapacağız? Nasıl sanat yapacağız? Nasıl kendini ifade edebilen nesiller yetiştireceğiz? Bu soruları okuyup geçmemeliyiz, cevap vermeliyiz. İşte o noktada bir şeyler değişir belki.
Bir de tabii ''yetişkin'' kabul edilme yaşı ülkemizde bir değişik. 18 yaşından sonra bireyleri kağıt üstünde yetişkin kabul etsek de, ''gerçek yetişkinler'' gençleri genelde küçümseme eğilimindeler. Onlara deneyim kazanmak ve düşüncelerini ifade etmek için alan tanımıyorlar. Evet belki 18-25 (hatta 30?) deneyimsiz bir yaş grubu, hele de nesillerin yaşantılarını hesaba katarsak, ama yine de yetişkin bireyler yetişkindir ve çocuk muamelesi görmemeliler. Sorumluluk almayı bilmeyen z kuşağından yakınılır. Hatta y'nin bir kısmı da buna dahilmiş gibi görünüyor (bence). Bunun sebebi de bu algı diye düşünüyorum. Sorumluluk almayan, çocuksu yetişkinler var her yanda; yani haklılar bence de. Sonra da bu durum hayatın her alanına yansıyor. Hatta sorumuz ve konumuz bu değil ama hep eleştirdiğimiz tüketim toplumuna evrilmemizin (her şeyi tüketim, maddi manevi, ilişkiler bile buna dahil) temel sebebi bu bence. Birey yetiştirmiyoruz ve bu, çocukluktan başlanması gereken sistematik bir süreç olmalı. Çocuk kendi fikirlerini ayırt edebilmeli, doğru yanlış muakemesi yapabilmeli ve diğerlerine karşı merhametli, saygılı ve sorunlara analitik bakış açısı geliştirme yetisini edinmeli. Böyle bir eğitim sistemi olmalı (ütopya mı yazıyorum ne?!?!) ki, büyüdüğünde ''yetişkin'' olabilsin. Sorumluluk alabilsin. Değer vermenin ne demek olduğunu anlasın. Bencil olmasın ya da daha kötü ihtimalle, en azından bencilliklerini görebilsin... Burada z ve y kuşağından bahsettim de bunlar sadece insanın zamanı kafasında oturtma kolaylığından verilmiş isimlendirmeler. Yoksa birey isterse x ve daha da önceki kuşak olsun, yaşından bağımsız olarak ''yetişkin'' olamamış olabilir. Saygıyı kendimizden küçüklere yaşantı yoluyla göstermezsek, saygının olmadığı bir topluma evrilmemizde gençleri suçlamak bence bahaneden öteye gitmiyor.
Burada yaklaşık bir yıl boyunca hep kendimi anlattım. Artık beni yeryüzündeki herkesten daha iyi tanıyorsun ahahah. Aslında bu durum planladığım bir şey değildi ancak iyi ki böyle oldu. Bu sayede ''İlkay'a'' dış bir göz olarak bakabildim. Geçmişten bugüne taşıdığım (ve aslında taşıdığımı bile fark etmediğim) dram(a)larımı görebildim. Ergenlik ve büyümek biraz da budur aslında: Dram(a) yapmak. Yapalım tabi; ama sonra büyüyeceksek. Sonra kendimize dış bir gözle bakabilecek cesareti bulabileceksek. O dramları bir seyirci gibi izlemek ve bugünümdeki varlığıma dönüp bakmak bana perspektif kazandırdı diyebilirim. Hep ''kendim olacağım'' diye çığırırım. Kulağa çok ergence mi geliyor ne ahahahh. Bununla neyi kastettiğimi dün geceye kadar bilmiyordum. Bazen insanları yargıladığımı, bazense kendimi yargıladığımı zannederdim. Oysa bu bile başlı başına dram yaratmak. Nedeni sadece... bugünüme bakmamakmış.
Küçükken, ergenken, hep büyümek isterdim. Olgunmuş rolü yapardım ama çocuksun yani ne kadar olgun olabilirsin ki? Biraz havai olmakta, biraz hata yapmakta (tabi ki basit ve kendine-çevrene zarar vermeyen şeyleri kastediyorum) bir sorun yokmuş. Ama ben hiçbir zaman hata yapmak istemezdim. En büyük korkum hata yapmaktı. Sevildiğimi görmek istemezdim, eğlenceli olabileceğimi, tatlı bir kız olduğumu vs. Çünkü ben hata yapmamaya odaklanmıştım. Evet, bu noktada öğrendiklerimizi uyguluyoruz sadece -hadi ama daha 10'lu yaşlardasın!- ama yine de gerek yokmuş. İşin komedisi, bunu ancak ''büyüdüğünde'' görebiliyorsun.
Ergenlik büyüyüp de ona baktığında tatlı gelen bir dönem. Gençliğin ilk yılları da orta yaşa gelmiş biri için öyledir eminim. İnsan yaşarken, yaşadığı zamanın güzel yanlarını pek göremiyor sanki. Ben böyleyim en azından. Her çocuk eşit şartlarda yaşamıyor biliyorum. Bazısı maddi, bazısı manevi, bazısı ikisinin birden eksikliğini hissediyor. Kendini ''tuhaf'', dışlanmış veya bir çeşit star olarak görenler de var. Zorbalık yapanlar ve zorbalığa uğrayanlar da var. Ben bunların hiçbirini yaşamadım. Ama kendime hep, zorbalığın alasını yapmıştım. Bu nedenle ergenliğimi, onu yaşadığım dönemde görebilmem çok zordu. Yine de geçmişe dönüp baktığımda (tamam o rahat, kaygısız vs olma hali de hoş o ayrı da) en çok özlediğim şey arkadaşlarımla geçirdiğim zamanlar. Tüm o kaygısız sohbetler. Üniversiteyi kazandığımızda çok üzülmüşüm biliyor musun? Bunu günlüğümde okumuştum. ''Eskisi gibi olabilir miyiz acaba'' yazmışım. Bunu okumak bile beni çok üzmüştü. Ergenliğime dair en çok özlediğim şey, okul bahçesindeki yaprakları salkım salkım olan ağacın gölgesinde kurulduğumuz kırık bankta yaptığımız sohbetlerdir. Çok komik değil mi? Ama öyle. En çok bunu özlüyorum.
Soruya yanıtım ise, her ne kadar bunalımdan yakamı bir türlü kurtaramasam da, ergenlik sonrası diyebilirim. 25 yaşına girmeme yaklaşık iki ay kaldı. Açıkçası bu beni geriyor. Bu tip bir stresi hayatımda ilk kez yaşıyorum diyebilirim. Belki sana göre yaşım ufak, hatta çok ufak bile olabilir, ama ben hayatımda ilk kez 25 yaşında olacağım... ne yapabilirim? Yaşıtlarım hayatlarını yoluna sokmuşlar gibi görünüyorlar. Ama ben daha beni ne gerçekten mutlu eder bunu bile bilmiyor ve kendimi asla çocukken hayal ettiğim 25 yaşında gibi hissetmiyorum. Üniversitenin ilk yıllarında hep o andan on yıl sonrasını düşlerdim. 28-29 yaşlarındaki halimi. Çok karizmatik bir kadın zihnimde canlanırdı. Tatlı ama karizmatik. Işıl ışıl bir kadın. Daha dün akşam bir süreliğine yine aklıma geldi biliyor musun? Artık aramızda daha az mesafe var ama ben o kadına hiç yaklaşamadım bile. Hala ''genç bir kızım'', bu benim büyüyemediğimi mi gösterir? İnsan nasıl büyür? Ne yaparsa? Neyi seçerse, neyi düşünürse? Belki de benim sorunum hayatım boyunca hep ileriyi düşünmemdir. Çocukken ergenliğimi, ergenliğimde gençliğimi, gençliğimde yetişkinliğimi, yetişkinliğimde... Neden yaşamıyorum peki? Korkuyorum. Öyle çok korkuyorum ki aklın durur. Bu da komik değil mi? Hayatım boyunca hayatı düşünmüşümdür ama yaşamaktan ölesiye korkuyorum. Daha evvel yalnızlıktan korktuğumu düşünürdüm ama bence bu benim bahanemmiş. Ben galiba büyümekten ve ''ilkay olmaktan'' korkuyorum. Bu nedenle de hep geleceği düşünüyorum. Çünkü şimdime bakarsam, İlkay'ı görürüm.
Beni okuduğun için teşekkür ederim. Burada olman benim için çok kıymetli.
:)
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.