1 Kasım 2024 Cuma

Kasım 2024.


Merhaba! :)

Sana iki kocaman paragraf yazmıştım ama tek bir tuşla hepsini kolayca sildim. Sanırım hayat, bir şeyleri labirente döndürmek için fazla kestirme bir yol. O kadar vaktin yok işte, bilirsin. Labirentte olmak kolaydır. Böylece, hep oyalanırsın. Neticede labirentler bunun içindir. Oyalanmak için. Bir şeylerle oyalanarak zaman kaybetmek sıkıcı. Ben oynamayı seçiyorum. Bu, bir strateji oyunu da değil veya bir kumar veya bozulacak bir oyuncak. Bozulsa ne olur? Bozulur. Oysa her şey basittir. Bu kadar, basit. 

Bugün ödünç aldığım bir kitabı okudum. Sadece bir saat göz attım diyebilirim. David Burns'ün 10 Günde Özgüven isimli kitabı. Yazarın İyi Hissetmek isimli kitabını uzun zamandır okumak istiyordum. Bundan çok öncesinde kütüphaneden ödünç alıp okumaya da çalışmıştım ama okudum bitti tarzında bir kitap olmadığından dolayı kitabı sonra kitaplığıma eklemek üzere yarım bırakmıştım. 10 Günde Özgüven de İyi Hissetmek gibi içerisinde çeşitli konu başlıkları etrafında testler, çizelgeler ve öneriler barındıran bir kitaptı. İnsanın kendine yaptığı sabotajları gayet açık bir dille ifade etmiş ve bunu nasıl değiştirebileceğimize dair yöntem ve alıştırmalardan da bahsetmişti. Kitabı kendim alıp uzun bir sürece yayarak, başucu kitabı gibi okumak istiyorum ama o bir saatlik okuma sürecimde bile çeşitli aydınlanmalar yaşadım diyebilirim.

Bir şeyler için bahaneler üretiyoruz; ama bak, bu yıl bile neredeyse bitti. Oysa yeni yıl gecesi daha dün gibi aklımda. Kendime uğur kolyesi almıştım, kocaman bir yıldız görmüştüm ve havai fişekleri izleyip dilek tutmuştum. Bu yılın şanslı bir yıl olacağını ummuştum. Umut güzel bir kelime olsa da, dış dünyada gerçeklik bulması için adım atmak gerekiyor. Bense bu yılın da büyük bir kısmında mızıldandım. Açık konuşmak gerekirse, kendimi suçlamıyorum. Evet, demek ki biraz daha mızıldanmaya ihtiyacım varmış. Çünkü şu an bu satırları yazan kız olarak kendime baktığımda şaşırarak görüyorum ki, yeni yıla giren o kızdan bile çok farklıyım. Oysa arada sadece 10 ay var.

Yeni yıl için ise iki ay kaldı. Bu iki ayı hazırlık süreciyle geçirmek istiyorum. Youtubeda da bununla ilgili çeşitli videolara denk gelmiştim. Aslında bahsettiğim bu ''hazırlık'' sürecine ekim ayını da katmak niyetindeydim. Pardon... umudundaydım. Niyet daha farklı bir içeriğe sahip bir kelime. Bir şeye niyet ettiğinde artık ayağını adım atmak üzere kaldırmış oluyorsun. Beynine adım at komutu gidiyor yani. Oysa umut\ ummak, ucu açık bir kelime. Bir labirent gibi içinde kaybolabilirsin. Bahsettiğim videolarda (belirli bir link vermem doğru mu bilmiyorum çünkü bir kez bir içerik yapılınca sonra herkes yapıyor gibi ama ben şu videodan izledim) ise yeni yıl hedeflerini yeni yıla girmeden belirleyip daha şimdiden yapmanın -beyni de buna alıştırmak için- daha verimli olabileceği açıklanıyordu. Bence mantıklı. 

Bir de dün deri ceket giydim. Ah, en sevdiğim giysi türü! Deri her şeyi çok severim (tabii ki suni) ama deri ceket hep en favorim. Bir moda ikonu olmakla alakam yok ama deri ceketimin içimdeki gizli serseriyi açığa çıkardığına inanıyorum ahahah. Hem artık saçlarım da uzun. Nihayet! Sana yine saçımı kestireceğim diye mızıldanırsam beni uyar tamam mı, kardeşime güvenmiyorum. Ne zaman ''yeni bir ben!'' desem saçlarımı kestiririm -ve bu çok sık oluyor!- sonra da pişman olmam hayır, en azından hemen?, ama aradan bir ay falan geçince şey diyorum ''yaaa ne zaman uzayacak bu saç, uza artık, uza tatlım, uza güzelim'' ahahahha. Evet, kendimden bir şey isterken yağ çekerim ama işte biraz biyoloji, biraz fizik yasaları falan fişman, mecbur bekliyorum. 

Bu senenin başında da aynı şeyi yapmıştım. Uzun saçlarımı (ki aslında kendilerini seviyordum çünkü epey uzundu bu sefer) omzumda kestirmiştim. Kısa saçlıyken daha çok ''İlkay'' olduğuma inanıyordum. Gerçekten, bak cidden öyle sanıyordum. Hani, insanlar kendilerine bir şeyi yakıştırır da ''bu benim yaaa'' falan der ya, öyle bir aidiyetlik hissi değildi bu. Daha çok totem gibiydi. Hani sanki saçlarımı kestirince bana ve hayatıma sihirli değnek değecekmiş gibi. Tabi böyle fiziksel değişiklikler insanın havasını değiştiriyor, moda sokuyor bir süre ama bunun da son kullanma tarihi oluyor. Sen değişmedikten sonra, yeni saçın da zamanla sıradanlaşıyor. 

Bir arkadaşıma ''içimdeki serserinin'' kısa saçlıyken mi uzun saçlıyken mi daha çok yansıdığını sormuştum. O da bana uzun demişti de yıkılmıştım. Çünkü saçlarımı iki hafta falan önce kestirmiştim! ahahah. İçimdeki serseriden kastım da... -tabii bu şekilde ifade etmedim komik olmayalım öhöm- İlkay işte. İçimde eksik olan o ateş. Gençlik ateşi gibi mesela, evet. Harekete geçme ateşi gibi, evet. Mutlu olduğu şeyleri kabullenme ateşi gibi, buna da evet. Bir cadı gibiiii -böööö- evet! Ve evet, uzun saçlıyken daha çok bir cadıyım... bööööö! ahahah.

Sevgili okur. Ben bu aydan... malzeme istiyorum. Birbirine sürtüp ateş çıkaracağım. Şaka. Ben bu ay, bu aydan bir şey istemiyorum. Onu sadece olduğu haliyle kabul ediyorum. Biliyorum ki, o güzel bir ay. Gerçekten, kasımı düşününce sanki içimde bir kıvılcım çaktı gibi hissettim. Bunun büyümesi ve ısıtması için ise kendimden, planlı olmayı istiyorum. Kaçmamayı, oynamayı ve planlı olmayı istiyorum. Buna niyet ediyorum. Bizi, hepimizi, mutlu edecek ve bunun için kendimizden emin ve istikrarlı eylemlerde bulunduğumuz bir aya niyet ediyorum.

Güzel bir ay dilerim.

Hoşça kalın.

:)


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsin.





Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.