![]() |
Yazar: Isabel Allende, Çevirmen: İnci Kut, Yayınevi: Can Yayınları |
Alma ve Ichimei'nin yarım asırdan fazla süren aşk hikayesini işleyen kitabın arka planında 2. Dünya Savaşı sahnelerine şahit oluyoruz. Her şey İrina isimli Moldova göçmeni genç bir kadının bir huzurevinde hasta bakıcı olarak işe girmesiyle başlıyor. İrina çalıştığı bu yerde oldukça etkileyici ve yanına yaklaşması bir o kadar zor olan Alma isimli yaşlı bir kadınla tanışıyor ve ek iş olarak bu kadının sekreterliğini yapıyor. Bir yandan Alma'nın yardımcılığını yaparken, diğer yandan Alma'nın torunu Seth ile birlikte Alma'nın anılarını derleme işinde görev alıyor. Kitapta geriye dönüş tekniği kullanılarak zaman sıçramaları yapılmış. Kitaptaki olay akışı doğrusal çizgide bir zamanda ilerlemiyor. Yeri geldiğinde kitaptaki olayların şimdiki zamanı olan 2013 yılında yaşananları okuyor, yeri geldiğinde Alma'nın çocukluk ve gençlik yıllarına gidiyoruz.
Alma, henüz sekiz yaşındayken İkinci Dünya Savaşı'nın olumsuz etkilerinden korunmak için nazilerin işgal ettiği Polonya'dan teyzesi ve eniştesinin yaşadığı ABD'ye göç ediyor. Ailesini geride bırakmak zorunda kalan küçük Alma, ABD'de teyzesi, eniştesi ve kuzenleriyle birlikte yeni bir yaşama başlıyor. Bu aile zamanla onun da çekirdek ailesi oluyor. Ailesinden ve yuvasından uzak düşmek zorunda kalmış bu küçük kız, yeni yaşantısının ilk yıllarında çok zorlanıyor. Her ne kadar teyzesi ve eniştesi onu kendi çocuklarından ayırmasalar bile, Alma evini özlüyor. Onun bu zor günlerinde ona iyi gelen iki kişi bulunuyor: Kuzeni Nathaniel ile bahçıvanın oğlu Ichimei. Bu iki çocuk aynı zamanda Alma'nın yaşamında kilit rol oynayacak iki isim oluyor.
Kitabı çok severek ve merakla okudum. Kitabı elime aldığım her seferde acaba ne olacak diye düşündüğümden elimden bırakamıyordum. Kitap içeriğinde bir aşk hikayesini işliyor olsa da, aslında tarihi olayları konu ediniyor. Alma'nın çocukluk ve gençlik yıllarını kapsayan İkinci Dünya Savaşı yılları, savaşın toplumsal ve bireysel etkilerini görmemizi sağlıyor. Kitapta nazilerin işgalleri daha geri planda tutulurken, ABD'nin ülkedeki Japon kökenli insanlara uyguladıkları politikalar daha ön planda işlenmişti. Açıkçası bu benim için yeni bir bilgiydi. İkinci Dünya Savaşı'nda ABD'nin Japonlar üzerinde gerçekleştirdikleri uygulamaları bu kitap sayesinde öğrendim.
2. Dünya Savaşı yıllarında Pearl Harbor Saldırısı'nın ardından Japon kökenli Asyalı insanlar ister ABD vatandaşı olsunlar, ister olmasınlar ABD hükümeti bu insanları toplumdan tecrit ederek kamplarda göz altında tutuyorlarmış. Ichimei ve ailesi de Japonlar. Bu nedenle onlar da alelacele bu kamplara götürülüyor ve hayatları altüst oluyor. Savaş, dünyanın diğer ucuna kaçmış Alma'nın bu yeni evinde de sevdiği insandan ayrı düşmesine neden oluyor. Kitabı okurken savaşın yıkıcı etkilerini görüyoruz.
Kitaptaki karakterleri genel olarak sevdim. Alma'yı da çok sevdim. Ancak Alma'nın özel yaşantısında yaşadıklarını onaylamıyorum. Bu benim için bir ilkti bile diyebilirim. Normalde Alma nefret ettiğim tüm davranışlara başvurmuş, önyargıyla yaklaşacağım bir karakterken, onu en başından itibaren sevmiştim. Kitapta yaşananları adeta bir gözlemci olarak izlemişim gibi hissettim. Yer yer duygudaşlık hissetsem de, genel olarak olayları onaylıyorum\ onaylamıyorum bakış açısından çıkarak, daha geniş bir pencereden okudum. Ayrıca şunu da eklemeden geçmek istemiyorum; bence Alma gerçekten şanslı bir karakterdi. Sevdiği ve gerçekten sevildiği, üstüne üstlük sevildiğinden emin olduğu, bir yaşam sürdüğü için Alma'yı en şanslı karakterlerden biri ilan ediyorum.
Kitapta Alma'nın yaşam öyküsünün yanı sıra diğer karakterlerin yaşadıklarını da okuyoruz. İrina her ne kadar yan karakter gibi gözükse de, onun yaşadıkları da kitapta önemli yere sahipti. O da Alma gibi çocukluğunu başka bir savaşın etkisinin sürdüğü topraklarda geçirmişti. Moldovalı olan İrina, Transdinyester Savaşı'nın yaşandığı yıllarda doğmuştu. Ancak o, Alma gibi şanslı değildi. İstenmeyen bir çocuk olarak dünyaya gelmek, fakirlik, çocukluk yıllarında yaşadığı cinsel istismar, psikolojik ve fiziksel şiddet... Onun hikayesini burada uzun uzun anlatmayacağım ama tüm bunlar malesef ki gerçek hayatta da var olan durumlar.
Alma ile İrina'nın bir araya gelmesinin bu bakımdan ikisine de yardımcı olduğunu düşünüyorum. Vermeyi bilmeyen yaşlı bir kadın olan Alma ile almayı bilmeyen genç bir kadın olan İrina'nın birbirlerinden çok şey öğrendiklerini düşünüyorum. Kitapta farklı kuşaklardan karakterleri bir arada görüyoruz. Ama burada bir kuşak çatışmasından ziyade, insanın yaşam evrelerinin altı çiziliyordu. Gençken her insan aynı olmadığı gibi, yaşlıyken de aynı değildir. Kimisi 25 yaşında 55 yaşında gibi davranırken, kimisi 85 yaşında 25 hisseder. Ancak önemli olan sanki bu da değildir. Belki de önemli olan tek şey, geriye dönüp baktığında sahiden yaşanmış bir hayatı görmekten başka hiçbir şey değildir.
Bunun yanı sıra, Alma'nın torunu Seth ile İrina sahnelerini de tatlı bir heyecanla okudum. Kitap genel olarak gerçek hayattan kopmadan olayları kurgulaştırsa da, Seth'in bir hayal ürünü olduğuna eminim... Değilse de, 777. :)
Kitabı ben çok sevdim. Merak edenlere öneriyorum.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
:)